Prolaktin Hormonu Nedir? Görevleri Nelerdir?

Prolaktin Nedir?

Prolaktin, beyindeki hipofiz bezinin ön lobundan salgılanan bir hormondur ve temel görevi annelerde süt üretimini (laktasyonu) sağlamaktır. Adını da bu işlevinden alır: “Pro-laktin” yani süt yapımı için olan hormon. Prolaktin, vücutta bir protein hormonu yapısındadır ve hem kadınlarda hem erkeklerde bulunur, ancak fonksiyonları cinsiyete göre belirgin farklılıklar gösterir. Özellikle gebelik ve doğum sonrası emzirme döneminde kadınlarda prolaktin hormonu seviyeleri yüksektir. Bu hormon, memedeki süt bezlerini uyararak doğumdan sonra anne sütünün üretilip salgılanmasını mümkün kılar.

 

Prolaktin sadece süt hormonu değildir; vücuttaki pek çok sistem üzerinde dolaylı etkileri vardır. Örneğin bağışıklık sistemi, üreme sistemi, davranış ve metabolizma üzerinde prolaktinin rol oynadığına dair bulgular vardır. Ancak bu etkiler genellikle çok belirgin değildir. Prolaktinin vücuttaki düzeyi, beyinden salgılanan dopamin adlı kimyasal tarafından kontrol edilir (dopamin prolaktin salınımını baskılar). Bazı ilaçlar veya durumlar dopamini etkileyerek prolaktini artırabilir.

 

Özetle, prolaktin en çok “süt hormonu” olarak bilinse de, vücutta farklı işlevleri de olan bir hormondur. Özellikle anne olduktan sonra bebek emziren kadınlar için hayati önem taşır. Erkeklerde ve hamile olmayan kadınlarda ise prolaktinin belirgin bir görevi yoktur; ancak düzeyinin normal aralıkta olması hormon dengesi açısından önemlidir.

Prolaktin Vücuttaki Görevleri Nelerdir?

Prolaktin hormonunun en belirgin ve ana görevi, meme bezlerini süt üretimine hazırlamak ve süt üretimini sürdürmektir. Bunun dışında prolaktinin farklı sistemlerde yüzlerce biyolojik sürece katkı sağladığı düşünülüyor, fakat bunların çoğu tam olarak anlaşılmış değil. Başlıca görevlerini şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Meme Gelişimi ve Süt Üretimi: Prolaktin, hamilelik sürecinde östrojen ve progesteron ile birlikte hareket ederek meme bezlerinde yapısal değişiklikler başlatır. Özellikle gebeliğin son döneminde prolaktin seviyesi çok yükselir ve meme dokusunda süt üreten hücreler (alveoller) gelişir. Doğum gerçekleştikten sonra bebeğin emzirilmeye başlamasıyla prolaktin aktif rol oynar: Bebek emdikçe meme ucundaki sinirler uyarılır ve bu uyarı beyine iletilir, bunun sonucu olarak hipofiz bezinden prolaktin salınır. Yükselen prolaktin de memede süt yapımını tetikler. Bu döngü sayesinde anne bebek her emdiğinde süt üretmeye devam eder. İlk başta doğumdan hemen sonra süt üretimini başlatan esas olay östrojen-progesteron seviyelerinin düşmesi olsa da, devamlılığı sağlayan prolaktindir. Ek olarak, prolaktin anne sütündeki yağ, laktoz gibi bileşenlerin sentezinde de rol oynar.

  • Doğum Sonrası Doğum Kontrolü (Laktasyonel Amenore): Emziren annelerde yüksek prolaktin seviyesi, adet döngüsünü baskılar. Prolaktin, GnRH denen hormonun salınımını azaltarak FSH ve LH hormonlarını düşürür; bunun sonucunda yumurtlama gerçekleşmez veya gecikir. Bu, doğanın bir koruma mekanizmasıdır: Anne, emzirme süresince genellikle yeniden hamile kalmaz, böylece enerjisini bebeğe yöneltir. Buna laktasyonel amenore (emzirme süresince adetlerin olmaması) denir. Ancak bu etki mutlak bir doğum kontrol yöntemi değildir, kişiden kişiye değişir ve belli şartlara bağlıdır (örneğin sık ve tam emzirme).

  • Üreme Fonksiyonlarının Düzenlenmesi: Yukarıda bahsedildiği gibi, prolaktin üreme hormonlarını baskılayıcı bir etkiye sahiptir. Normalde gebe olmayan ve emzirmeyen bireylerde prolaktin seviyeleri düşük tutulur. Eğer çeşitli nedenlerle (tümör, ilaç vs) prolaktin çok yükselirse, kadınlarda adet düzensizlikleri ve kısırlık, erkeklerde ise testosteron düşüklüğüne bağlı cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, sperm kalitesinde bozulma gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bu, prolaktinin fizyolojik bir görevi olmaktan ziyade, yüksekliğinin yan etkisidir. Fakat bir bakıma prolaktinin “üremeyi durdurma” etkisi vardır diyebiliriz (doğal olarak en bariz örneği emzirme dönemidir).

  • Diğer Potansiyel Görevler: Prolaktinin bağışıklık sistemindeki bazı hücreleri etkilediği, yaraların iyileşmesinde rol oynayabileceği, beyin ve davranış üzerinde sakinleştirici bir etkisi olabileceği gibi çeşitli bilimsel bulgular bulunmaktadır. Örneğin, stres altında prolaktin bir miktar artar ve bu, vücudun strese uyum mekanizmalarından biri olabilir. Yine anneyle bebek arasındaki bağı kuvvetlendirmede (annelik içgüdüsü) prolaktinin etkisi olduğu düşünülür. Erkeklerde prolaktinin tam fonksiyonu bilinmemekle birlikte, baba olduktan sonra erkeklerde de prolaktin seviyesinin biraz arttığı ve bunun babanın davranışlarını (daha ilgili, koruyucu olma gibi) etkileyebileceği ileri sürülmüştür.

Özetle, prolaktin “yüzlerce fonksiyonu olan” bir hormon olarak tanımlanır, ancak en somut ve önemli görevi süt üretimini sağlamaktır. Onun dışında, üreme sistemini geçici olarak duraklatma özelliği vardır. Diğer görevleri henüz tam net değildir veya ikincil derecede öneme sahiptir.

Prolaktin Yüksekliği Ne Anlama Gelir?

Prolaktin yüksekliği, tıbbi terimle hiperprolaktinemi, kandaki prolaktin seviyesinin normal referans değerlerin üzerinde olması durumudur. Kadınlarda (özellikle gebelik ve emzirme dışında) ve erkeklerde prolaktin yüksekliği çeşitli sorunlara yol açabilir. Prolaktin yüksekliğinin nedenleri, etkileri ve sonuçları şu şekilde açıklanabilir:

 

Nedenleri:

  • Hipofiz Bezi Adenomu (Prolaktinoma): Prolaktin yüksekliğinin en sık patolojik sebebi, hipofiz bezinde yer alan ve prolaktin üreten iyi huylu bir tümördür. Buna prolaktinoma denir. Genellikle küçük boyutludur (mikroadenom <10 mm), nadiren daha büyük olabilir (makroadenom >10 mm). Prolaktinomalar kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Bu tümör, kontrolsüz biçimde fazla prolaktin salgılayarak kan seviyesini yükseltir.

  • Diğer Hipofiz/Talamus Hastalıkları: Hipofiz veya hipotalamusa yakın başka tümörler, kitleler (örneğin kraniyofarinjom, menenjiom gibi) veya hipofiz sapını etkileyen durumlar da prolaktini yükseltebilir. Bu, genellikle dopaminin hipofize ulaşamaması nedeniyle olur (dopamin baskısı kalkınca prolaktin artar).

  • İlaçlar: Bazı ilaçlar prolaktin seviyesini yükseltebilir. Özellikle psikiyatrik ilaçlar (antipsikotikler – örn. risperidon, haloperidol; bazı antidepresanlar), bulantı ilaçları (metoklopramid gibi), yüksek tansiyon için eski tip bazı ilaçlar (metildopa gibi) prolaktini artırabilir. Bu ilaçlar dopamin etkisini azaltır veya bloklar, neticede prolaktin kontrolsüz kalır.

  • Hipotiroidi: Tiroid hormonu eksikliği (özellikle primer hipotiroidi) TRH adlı hormonun artışına yol açar; TRH da prolaktin salgılanmasını uyarır. Bu nedenle tedavi edilmemiş hipotiroidili hastalarda prolaktin biraz yüksek olabilir.

  • Stres ve Diğer Nedenler: Yoğun stres, ağır egzersiz, memeye yönelik uyarılar (sık muayene, sürtünme vb.), hatta açlık veya düşük kan şekeri epizodları prolaktini geçici olarak yükseltebilir. Emzirme döneminde zaten doğal olarak yüksektir. Polikistik over sendromu gibi durumlarda hafif prolaktin yükseklikleri görülebilir. Ayrıca böbrek yetmezliği, karaciğer sirozu gibi bazı kronik hastalıklarda da prolaktin düzeyi normalin üst sınırını aşabilir.

Prolaktin Yüksekliğinin Belirtileri ve Sonuçları:

  • Kadınlarda: Yüksek prolaktin, adet düzensizliklerine yol açar. Sıklıkla adetlerin seyrekleşmesi (oligomenore) veya tamamen durması (amenore) görülür. Prolaktin, FSH/LH hormonlarını baskıladığı için yumurtlama da durabilir, bu da kısırlığa neden olabilir. Ayrıca kadınlarda memelerden süt benzeri akıntı gelmesi (galaktore) sık rastlanan bir belirtidir – hasta hamile veya emzirmiyor olsa bile göğüslerden spontan veya sıkmakla beyaz-sütlü bir sıvı gelebilir. Cinsel istekte azalma da olabilir. Uzun süreli hiperprolaktinemide östrojen hormonu düşük seyrettiğinden, kemik erimesi (osteoporoz) riski de artar.

  • Erkeklerde: Erkeklerde prolaktin yüksekliği, testosteron seviyesini düşürür. Bu nedenle cinsel isteksizlik (libido azalması) ve erektil disfonksiyon (sertleşme sorunu) sık görülen belirtilerdir. Uzun süreli olgularda kas kütlesinde azalma, yorgunluk, halsizlik hissi olabilir. Bazen erkeklerde de göğüslerden süt benzeri bir akıntı veya meme dokusunda büyüme (jinekomasti) görülebilir, ancak galaktore erkeklerde kadınlardaki kadar sık değildir. Sperm sayısı ve kalitesi de düşebilir, bu da erkek infertilitesine yol açabilir.

  • Her İki Cinsiyette: Prolaktin yüksekliği, eğer bir hipofiz tümörüne bağlıysa, tümörün boyutuna göre başka belirtiler de verebilir. Büyük hipofiz adenomları baş ağrısı yapabilir, göz sinirine baskı yaparak görme alanı kayıplarına (özellikle her iki gözün dış yan kısımlarında görme kaybı – bitemporal hemianopsi) yol açabilir. Çok büyük tümörlerde nadiren hipofizdeki diğer hormonların da üretimi etkilenebilir (başka hormon eksiklikleri oluşabilir). Mikroadenomlar genellikle bu mekanik etkilere neden olmaz, sadece hormonal belirtilerle kendini gösterir.

Prolaktin Seviyeleri: Normalde gebelik/emzirme dışında kadınlarda prolaktin <25 ng/mL, erkeklerde <20 ng/mL civarındadır (laboratuvara göre değişebilir). Hiperprolaktinemi tanısı, bu sınırların belirgin üstündeki değerlerde konur. Prolaktinoması olanlarda düzeyler genelde oldukça yüksektir (özellikle makroadenomlarda >200 ng/mL gibi yüksek rakamlar görülebilir). İlaç ya da diğer nedenlerle olan orta dereceli yüksekliklerde prolaktin daha 30-100 ng/mL arasında kalabilir. Tabi bu rakamlar genel bir rehber, tanı için tek başına sayıya bakılmaz; klinik tablo ve diğer testler de değerlendirilir.

Prolaktin Düşüklüğü Ne Anlama Gelir?

Prolaktin düşüklüğü, kanda prolaktin seviyesinin normalin altında olması demektir. Normal şartlarda hamilelik veya emzirme gibi özel durumlar haricinde prolaktin düzeyi zaten düşük bir hormondur (kadınlarda ~5-25 ng/mL, erkeklerde ~2-15 ng/mL gibi). Dolayısıyla “prolaktin düşüklüğü” pratikte nadiren sorun olarak karşımıza çıkar.

 

Nedenleri:

  • Hipopitüitarizm: Hipofiz bezinin yetersiz çalıştığı durumlarda (hipopitüitarizm), tüm hipofiz hormonları gibi prolaktin de düşük olabilir. Örneğin, ciddi bir kafa travması, hipofiz tümörü nedeniyle yapılan ameliyatlar/radyoterapi veya Sheehan sendromu (doğum sırasında aşırı kanamaya bağlı hipofiz hasarı) sonucunda hipofiz bezi hasar görmüşse prolaktin üretimi de azalır. Bu durumlarda prolaktin düşüklüğü genellikle tek başına olmaz; beraberinde tiroid, adrenal, büyüme hormonu, gonad hormonları gibi diğer hormonlarda da yetersizlik vardır.

  • Dopamin Aşırı Salgısı veya İlaçlar: Dopamin hormonu prolaktinin doğal baskılayıcısıdır. Eğer beyinden aşırı dopamin salınıyorsa (nadir bir durum) veya dışarıdan dopamin agonisti ilaçlar yüksek dozda alınıyorsa, teorik olarak prolaktin referans aralığının alt sınırının altına inebilir. Zaten hiperprolaktinemi tedavisinde kullanılan bromokriptin, kabergolin gibi dopamin agonisti ilaçlar, bazen prolaktini tespit edilemeyecek kadar düşürebilirler. Bu genellikle sorun teşkil etmez, istenen bir etkidir tedavi açısından.

  • Fizyolojik Durumlar: Normalde de prolaktin, gün içinde salınımı değişen bir hormondur. Sabah erken saatlerde daha yüksekken, günün ilerleyen saatlerinde daha düşük seyredebilir. Örneğin sabah 8’de 10 ng/mL olan prolaktin, öğleden sonra 5 ng/mL’ye düşebilir ki bu normaldir. Bu nedenle tek bir düşük değerin gerçekten patolojik düşüklük olup olmadığını hekim değerlendirir.

Belirti ve Sonuçları:

  • Prolaktin düşüklüğünün genellikle belirgin bir belirtisi yoktur. Kadınlarda en bariz etkisi, emzirme döneminde ortaya çıkar: Eğer doğum yapmış bir annenin prolaktin seviyesi çok düşük kalırsa, anne sütü üretimi yetersiz olabilir. Yani hipopitüitarizm sonucu laktasyon yetmezliği görülebilir. Sheehan sendromunda mesela, doğum sonrası anne sütü hiç gelmemesi önemli bir belirtidir (hipofiz hasarını düşündürür).

  • Emzirme dönemi haricinde prolaktin düşüklüğüne atfedilebilecek özel bir semptom yoktur. Hatta prolaktin normalden biraz düşük olsa bile kadınlarda adet döngüsü ve üreme fonksiyonları genellikle normal devam eder (yeter ki diğer üreme hormonları normal olsun).

  • Erkeklerde prolaktin düşüklüğüne bağlı spesifik bir sorun bildirilmemiştir. Hatta bazı araştırmalar, normal alt sınırın da altındaki prolaktin düzeylerinin erkeklerde hafif libido artışı veya dopaminerjik aktiviteye bağlı enerjide artış gibi etkileri olabileceğini öne sürse de, bunlar klinikte pek gözetilmez.

Tedavi Gerektirir mi?: Prolaktin düşüklüğünün kendisine yönelik bir tedavi genellikle gerekmez çünkü tek başına bir hastalık sayılmaz. Asıl problem hipopitüitarizm gibi bir durumsa, o durumun genel tedavisi yapılır (örneğin kortizol, tiroid, cinsiyet hormonu eksiklikleri yerine konur, gerekiyorsa büyüme hormonu verilir vs.). Prolaktin eksikliği sonucu anne sütü üretememe gibi bir spesifik sorun varsa, bazı ilaçlarla (örneğin metoklopramid veya domperidon gibi prolaktini yükselten ilaçlar) süt üretimi bir nebze teşvik edilebilir; ancak bu kullanımda dikkatli olunması gerekir zira bu ilaçların yan etkileri olabilir.

 

Kısacası, prolaktin düşüklüğü normalde klinik bir problem yaratmaz ve bu yüzden laboratuvar sonucunda prolaktin değeri düşük çıktığında doktorlar genelde bunu patoloji olarak değerlendirmez (yüksek olması daha önemli bir bulgudur). Eğer prolaktin düşüklüğüne sebep olacak ciddi bir hipofiz sorunu yoksa, kendisi için endişe etmeye gerek yoktur.

Prolaktin Testi Hangi Durumlarda Yapılır?

Prolaktin düzeyini ölçmek için kan testi, çeşitli klinik durumların tanı ve takibinde kullanılabilir. Doktorlar aşağıdaki durumlarda prolaktin testi isteyebilirler:

  • Adet Düzensizlikleri ve İnfertilite (Kısırlık) Değerlendirmesi: Özellikle genç bir kadında açıklanamayan adet kesilmesi (amenore) veya seyrek adet görme durumlarında prolaktin seviyesine bakılır. Yüksek prolaktin, adet düzensizliğinin sık nedenlerinden biridir. Ayrıca çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftlerin incelemesinde, kadının hormon profili içinde prolaktin de ölçülür çünkü hiperprolaktinemi yumurtlamayı engelleyerek kısırlığa yol açabilir.

  • Galaktore (Memeden Süt Gelmesi): Eğer emzirme dönemi dışında bir kadının memelerinden süt ya da süt benzeri akıntı geliyorsa, bu durumda prolaktin testi yapılır. Galaktore, prolaktin yüksekliğinin tipik bir belirtisi olduğundan, doktor meme ucundan gelen akıntı şikayetiyle başvuran bir kadında (ve nadir de olsa erkekte) prolaktin düzeyini kontrol edecektir.

  • Libido ve Cinsel Fonksiyon Sorunları (Erkeklerde ve Kadınlarda): Erkek hastalarda açıklanamayan cinsel isteksizlik, sertleşme sorunu veya kısırlık durumlarında prolaktin yüksekliğinden şüphe edilebilir. Çünkü hiperprolaktinemi erkeklerde testosteronu düşürür. Benzer şekilde, kadınlarda da cinsel isteğin belirgin azalması ve vajinal kuruluk gibi belirtiler prolaktin yüksekliğine bağlı östrojen düşüklüğünden kaynaklanabilir. Bu nedenle bu tip şikayetlerde de hormon paneliyle birlikte prolaktin ölçümü yapılabilir.

  • Hipofiz Bezi Tümörü Şüphesi: Belirli semptomlar bir araya geldiğinde doktor hipofiz bölgesinde bir tümörden şüphelenebilir. Örneğin hastada hem galaktore-amenore var hem görme alanı problemi yaşıyorsa, bu bir prolaktinoma belirtisi olabilir. Bu durumda prolaktin seviyesi genellikle oldukça yüksek çıkar. Yine hipofiz MR’ı ile saptanmış bir tümör varsa, bunun prolaktin salgılayıp salgılamadığını anlamak için test istenir. Hipofiz adenomlarının yaklaşık %40’ı prolaktin salgılar (prolaktinoma).

  • Hipotiroidi Takibi: Primer hipotiroidi tanısı konmuş ve tedavi edilmemiş hastalarda bazen prolaktin yükselebilir. Bu nedenle, özellikle hipotiroidi ile gelen adet düzensizliği şikayetlerinde, başlangıç değerlendirmesinde prolaktin de kontrol edilir. Hipotiroidi tedavi edildikten sonra prolaktin genelde normale döner.

  • Psikiyatrik İlaç Kullananlarda Kontrol: Antipsikotik ilaç kullanan hastalarda (şizofreni, bipolar bozukluk vb tedavisinde) bu ilaçlar prolaktini yükseltebilir. Eğer ilaç kullanımı sırasında hastada amenore, galaktore, cinsel fonksiyon bozukluğu geliştiyse doktor prolaktin testi yaparak ilaca bağlı bir yükselme olup olmadığını kontrol edebilir. Gerekirse ilaç değişikliği veya doz ayarlaması gündeme gelir.

  • Emzirme Sorunları: Doğum sonrası dönemde anne sütüyle ilgili sorunlar varsa (örneğin süt gelmemesi), nadir de olsa prolaktin seviyesi ölçülebilir. Bu, hipofiz hasarı (Sheehan sendromu) gibi bir durumu dışlamak için yapılır. Normalde emziren annelerde prolaktin zaten yüksek olmalıdır.

  • Osteoporozun Nedeni Araştırılırken: Genç bir kadında sebebi bulunamayan osteoporoz (kemik erimesi) varsa, bunun nedeni kronik östrojen eksikliği olabilir. Kronik östrojen eksikliğinin bir nedeni de hiperprolaktinemidir. Bu nedenle diğer testlerle birlikte prolaktin de bakılabilir.

Prolaktin testi genelde sabah, hastanın uyanmasından 1-2 saat sonra yapılması tercih edilen bir testtir. Çünkü prolaktin salınımı gün içinde değişir ve uyandıktan hemen sonra tepe yapabilir. Ayrıca testten önce göğüs muayenesi yapılmaması, cinsel ilişki olmaması, mümkünse stresin minimal olduğu bir zaman dilimi seçilmesi önerilir; zira bu faktörler de prolaktini geçici olarak yükseltebilir. Açlık genellikle şart değildir, ama bazı doktorlar diğer hormon testleriyle birlikte sabah aç karnına yapılmasını ister.

 

Kan örneği alındıktan sonra sonuç laboratuvar tarafından genellikle birkaç saat veya bir gün içinde çıkar. Doktorunuz, sizin cinsiyetinize ve durumunuza göre normal referans aralığıyla karşılaştırarak sonucu yorumlayacaktır.

Prolaktin Normal Referans Aralıkları Nelerdir?

Prolaktin hormonu için normal kabul edilen seviyeler cinsiyete ve fizyolojik duruma göre değişiklik gösterir. Genel olarak laboratuvarlar, prolaktin için sonuç raporlarında bir referans aralığı belirtirler. Tipik referans aralıkları şöyle özetlenebilir:

  • Yetişkin Kadınlar (Hamile veya Emzirmiyor): Yaklaşık 5 – 25 ng/mL arası genellikle normal kabul edilir. Bazı laboratuvarlarda üst sınır 20 ng/mL, bazılarında 25 ya da 29 ng/mL olabilir. Bu ufak farklar test yöntemine göre değişir. Adet döngüsü içinde prolaktin çok büyük dalgalanma göstermez, ancak hafif yükselmeler olabilir (özellikle yumurtlama civarında ve luteal fazda az bir artış).

  • Yetişkin Erkekler: Erkeklerde prolaktin normal aralığı yaklaşık 2 – 18 ng/mL olarak verilir. Yine bazı kaynaklarda 15 ng/mL üst sınır olarak da belirtilir. Erkeklerde prolaktin düzeyi kadınlara oranla biraz daha düşük seyreder.

  • Hamile Kadınlar: Gebelik boyunca prolaktin seviyesi giderek yükselir. İlk trimesterin sonlarına doğru normalin üst sınırını aşmaya başlar, ikinci trimesterde tipik olarak 50 – 100 ng/mL civarına çıkabilir, üçüncü trimesterde ise 100 – 400 ng/mL gibi çok yüksek değerlere ulaşabilir. Bu geniş aralıklar bireysel farklılıklardan ve ölçüm zamanından kaynaklanır. Önemli olan hamilelikte yüksek prolaktinin doğal ve gerekli olduğudur; bir hastalık belirtisi değildir.

  • Emziren Anneler: Emzirme döneminde de prolaktin hamileliktekine benzer şekilde yüksek seyreder, özellikle bebek sık sık emiyorsa. Emzirme sıklığına göre değerler değişebilir. Emzirme arasında bir kadının prolaktini 40 ng/mL iken, emzirme sırasında anlık olarak 200 ng/mL’ye fırlayabilir. Bu nedenle bu dönemde prolaktin ölçmenin pek anlamı yoktur, yüksek çıkması beklenir.

  • Çocuklar: Ergenlik öncesi çocuklarda prolaktin seviyeleri genellikle düşüktür (0 – 20 ng/mL gibi). Ergenlikle birlikte östrojen seviyesinin artışı kızlarda prolaktini de bir miktar artırabilir, ama genelde yetişkin düzeylerine yakın veya hafif altındadır.

Laboratuvar raporlarında genellikle “normal değer” aralığı yanında “ünite” de önemlidir. ng/mL en yaygın birimdir, ama bazı laboratuvarlar µg/L ya da mIU/L kullanabilirler (1 ng/mL = 1 µg/L, SI birimi olarak da μIU/mL cinsinden verilebilir fakat nadirdir).

 

Not: Prolaktin salınımı gün içinde dalgalanabilir. Sabah uyandıktan hemen sonra en yüksek seviyelere çıkabilir ve gün ilerledikçe düşer. Stres, egzersiz, gerginlik, kafein alımı, kan alımı sırasında iğne fobisi vb. bile prolaktini biraz yükseltebilir. Bu nedenle normalin hafif üzerindeki değerler (örn. 30-40 ng/mL gibi) bazen tekrarlanarak kontrol edilir veya test koşullarının ideal olup olmadığı göz önüne alınır.

 

Yorumlarken doktor sadece sayıya değil hastanın şikayetine ve durumuna da bakar. Örneğin, 30 ng/mL prolaktin bir kadında hafif yüksek sayılır ama adetleri normal ise ve bariz bir galaktore yoksa bu seviye klinikte önemsenmeyebilir, strese bağlı kabul edilip tekrar bakılabilir. Ancak 100 ng/mL’lik bir değer genellikle mutlaka araştırılması gereken belirgin bir yüksekliktir.

Prolaktin Kadın ve Erkeklerde Etkileri

Prolaktin hormonunun etkileri ve bu hormonla ilgili problemler, kadınlar ve erkeklerde farklı şekilde kendini gösterir:

  • Kadınlarda Prolaktin Etkileri: Kadınlarda prolaktin özellikle gebelik ve emzirme döneminde önemli rol oynar. Bu dönemlerde yüksek prolaktin normaldir ve meme dokusunda süt üretimini sağlar, adet döngüsünü baskılayarak doğal bir doğum kontrol mekanizması oluşturur. Emzirme dönemi dışında ise kadınlarda prolaktin hormonunun belirgin bir “fizyolojik” etkisi yoktur, yani günlük vücut fonksiyonlarında çok ön planda değildir. Fakat patolojik olarak yükselirse, kadın üreme sistemine ciddi etkileri olur. Örneğin hiperprolaktinemi yaşayan bir kadında östrojen hormonu düzeyi düşer, çünkü yüksek prolaktin hipofizden LH ve FSH salınımını azaltır. Östrojenin düşmesine bağlı olarak adetler kesilir veya seyrekleşir, vajinal kuruluk olabilir, cinsel istekte azalma görülebilir, uzun dönemde osteoporoz riski artar. Ayrıca yüksek prolaktinin memeden süt gelmesi (galaktore) yapması, sosyal ve fiziksel açıdan rahatsızlık verici olabilir. Bir kadında nedeni açıklanamayan göğüs akıntısı olduğunda ilk akla gelen şey prolaktin yüksekliğidir. Özetle, kadınlarda prolaktin normal düzeydeyken fark edilmez ama yüksek olduğunda üreme ve meme sağlığını yakından ilgilendirir.

  • Erkeklerde Prolaktin Etkileri: Erkekler normal koşullarda prolaktinin eksikliğini veya fazlalığını pek hissetmezler, çünkü bu hormonun erkek vücudunda belirgin bir işlevi yoktur. Ancak prolaktin çok yükselirse erkeklerde testosteron hormonu düşer. Bunun sonucu olarak cinsel fonksiyon bozuklukları (örneğin sertleşme sorunu), infertilite (sperm üretiminde azalma, düşük sperm sayısı) ve enerji düşüklüğü, kas kitlesinde azalma gibi genel hipogonadizm belirtileri ortaya çıkar. Yüksek prolaktin ayrıca erkeklerde memede hafif büyümeye (jinekomasti) ve nadiren memeden süt benzeri akıntıya neden olabilir. Erkeklerde prolaktin yüksekliği kadınlara göre daha seyrek görülse de, etkileri önemlidir çünkü bir erkeğin yaşam kalitesini ve üreme kabiliyetini olumsuz etkileyebilir. Prolaktin normal düzeydeyken erkeklerde özel bir rol oynamaz, ama belki ruh haline ufak etkileri olabilir (düşük prolaktin ile biraz daha dopamin baskın bir profil, yüksek prolaktin ile belki hafif depresif vs, bunlar çok belirgin değildir).

  • Psikolojik ve Davranışsal Etkiler: Hem kadınlarda hem erkeklerde prolaktinin ruh durumu üzerinde etkileri araştırılmıştır. Örneğin, bazı kadınlar yüksek prolaktin dönemlerinde (emzirme vs) daha sakin veya bazen depresif hissedebilir; öte yandan emzirme annelerde genelde gevşeme hissi de yaratabilir. Erkeklerde çok yüksek prolaktin genelde moral bozukluğu, özgüvende azalma gibi dolaylı etkiler yapabilir çünkü cinsel yaşam etkilenir. Düşük prolaktin düzeylerinin ise belki dopamin aktivitesiyle ilişkili olarak hafif canlanma, hareketlilik etkisi olabilir. Ancak bunlar birincil etkiler değildir ve kişiden kişiye değişebilir.

  • Uzun Dönemli Etkiler: Hiperprolaktinemi uzun yıllar tedavi edilmezse kadınlarda kalıcı kemik kayıpları (osteoporoz) yapabileceğinden bahsetmiştik. Erkeklerde de testosteron düşüklüğüne bağlı benzer kemik etkileri olabilir. Bu yüzden, her iki cinste de patolojik prolaktin yüksekliği ciddiye alınıp tedavi edilmelidir. Öte yandan hipopitüitarizm gibi durumlarda prolaktin dahil tüm hormonlar düşükse, bu da her iki cinste genel bir hormonal yetersizlik tablosu yaratır (yorgunluk, kilo değişimleri vs); ama bunlar prolaktin düşüklüğünün spesifik etkisi değil, tüm hormonların eksikliğinin toplam etkisidir.

Genel olarak özetlersek: Kadınlarda prolaktin hormonu, üreme ve meme fonksiyonlarında kilit bir rol oynarken; erkeklerde prolaktin hormonal dengenin bir parçası olmakla birlikte, normalde sessiz bir aktördür. Ancak her iki cinste de anormal prolaktin seviyeleri (özellikle yükseklik) üreme sağlığını ve cinsel fonksiyonları olumsuz etkileyebilir, bu yüzden önemsenir.

Prolaktin Gebelikteki Rolü

Gebelik süresince prolaktin hormonu anne adayının vücudunda önemli değişikliklere yol açar ve doğum sonrası emzirme döneminin hazırlıklarını yapar. İşte prolaktinin gebelikteki rolüne dair ana noktalar:

  • Prolaktin Seviyelerinin Artması: Hamilelik boyunca annenin prolaktin düzeyi giderek yükselir. Bu yükseliş, östrojen hormonunun etkisiyle hipofiz bezinin prolaktin salgılayan hücrelerinin (laktotrofların) çoğalması ve daha çok prolaktin üretmesi nedeniyle olur. Hamile bir kadında hipofiz bezi büyüklüğü, gebelik öncesine göre %30-50 artabilir (büyük ölçüde laktotrof çoğalmasına bağlı). İlk trimesterden itibaren prolaktin kademeli olarak artar ve üçüncü trimesterde normal dışı döneme göre 10-20 kat daha yüksek seviyelere ulaşabilir.

  • Meme Bezlerinin Hazırlanması: Yükselen prolaktin, östrojen ve progesteron ile birlikte, meme bezlerinin doğuma hazırlanmasını sağlar. Meme dokusundaki süt üreten alveoller ve süt kanalları gebelik boyunca gelişir ve çoğalır. Bu süreçte östrojen meme kanallarının gelişimini, progesteron alveollerin olgunlaşmasını, prolaktin ise süt sentezine yönelik hücresel mekanizmaları aktive eder. Özetle, prolaktin anne göğüslerini “süt fabrikasına” dönüştürmek için çalışır.

  • Gebelik Boyunca Süt Salgılanmaması: İlginç bir şekilde, prolaktin seviyesi hamilelikte çok yüksek olmasına rağmen, doğum gerçekleşene kadar memeden aktif süt salgısı (laktasyon) başlamaz. Bunun sebebi, yüksek östrojen ve progesteron düzeylerinin prolaktinin süt üretimine yönelik nihai etkisini baskılamasıdır. Özellikle progesteron, süt salgılanmasını engeller. Bu aslında doğa tarafından düzenlenmiş akıllı bir mekanizmadır: Anne karnında bebek besinlerini plasenta yoluyla aldığı için gebelik sırasında meme süt üretip harcamaz, ancak altyapıyı hazırlar. Doğum gerçekleşip plasenta çıktıktan sonra anne kanındaki östrojen ve progesteron birden düşer ve prolaktin hormonu etkisini göstermeye başlayarak süt üretimi başlar.

  • Doğumdan Hemen Sonra: Bebeğin doğumuyla birlikte emzirme süreci devreye girer. İlk birkaç gün “kolostrum” adı verilen yoğun ve antikor zengini ilk süt gelir; sonraki günler olgun süt üretimi başlar. Emzirmenin devam etmesi, prolaktinin düzenli olarak salgılanmasına bağlıdır. Bebek her emdiğinde meme ucundaki sinirler uyarılır, bu uyarı hipofize iletilir ve bir “prolaktin salınım refleksi” tetiklenir. Yani gebelikte yükselmiş olan prolaktin seviyesi, doğum sonrası emzirmeyle birlikte etkisini tam olarak gösterir.

  • Gebelikte Yüksek Prolaktinin Diğer Etkileri: Gebelikte prolaktinin yüksek olması, anne adayının vücudunda diğer hormonlarla birlikte çeşitli etkiler yapabilir. Mesela bağışıklık sisteminin gebeliğe adaptasyonunda prolaktinin rol oynadığı düşünülür (immün toleransın sağlanması). Yine prolaktin, anne adayının iştahını artırabilir ve yağ depolamasına katkıda bulunabilir (vücut emzirme dönemine enerji stoklar). Bazı kadınlar gebelikte memelerinden hafif sarımsı bir sıvı sızıntısı fark edebilirler (kolostrumun erken sızıntısı), bu prolaktinin gebelik sonuna doğru meme bezlerini iyice doldurmasıyla ilgilidir ve normal kabul edilir.

  • Doğum Sonrası Doğurganlığın Baskılanması: Daha önce de değindiğimiz gibi, prolaktin yüksekliği emziren annelerde yumurtlamayı engelleyebilir (laktasyonel amenore). Bu, doğum sonrası dönemde annenin yeni bir gebelikten korunmasını kısmen sağlar. Ancak bu koruma tam değildir ve zamanla prolaktin seviyeleri emzirme azaldıkça düşer, adet döngüsü geri gelir.

Özetlemek gerekirse, gebelikte prolaktin hormonu annenin vücudunu bebek için besin üretmeye hazırlayan bir “arkaplan işçisi” gibidir. Hamilelik boyunca sessizce meme dokusunu hazırlar; doğumdan sonra ise sahneye çıkarak emzirmenin anahtar hormonu olur. Bu süreç anne ve bebek arasındaki bağı kuvvetlendiren fizyolojik bir döngüdür. Prolaktinin gebelikteki rolü, sağlıklı bir emzirme dönemi geçirebilmek için gereklidir.

Prolaktin Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?

Prolaktin hormonu ile ilgili bozukluklar genellikle hiperprolaktinemi (yüksek prolaktin) şeklinde karşımıza çıkar. Prolaktin düşüklüğü nadiren tedavi gerektiren bir durumdur, bu nedenle odak prolaktin yüksekliğinin tedavisi üzerinedir. Tedavi planı, altta yatan nedene ve hastanın durumuna göre belirlenir:

  • İlaçla Tedavi (Dopamin Agonistleri): Prolaktin yüksekliğinin en yaygın tedavisi, dopamin agonisti denen ilaçlardır. Bu ilaçlar, beyinde dopamin etkisini artırarak hipofizden prolaktin salgısını azaltırlar. En çok kullanılan iki ilaç Bromokriptin ve Kabergolin’dir.

    • Bromokriptin: Daha eski bir ilaçtır, genelde günde 2-3 kez alınır. Etkili olsa da, bulantı, tansiyon düşüklüğü, baş dönmesi gibi yan etkileri olabilir. Yan etkiyi azaltmak için düşük dozla başlayıp yavaşça artırmak gerekir ve gece yatarken almak önerilir.

    • Kabergolin: Daha yeni ve genellikle daha iyi tolere edilen bir ilaçtır. Haftada 1 veya 2 kez gibi seyrek dozlarda alınır (uzun etkili olduğu için). Etkinliği bromokriptine eşit veya daha yüksek bulunmuştur ve çoğu hastada prolaktini normalleştirir. Yan etkileri daha hafif ve azdır (bazı hastalarda düşük tansiyon, baş ağrısı, bulantı yapabilir ama genelde iyi tolere edilir).

    • Bu ilaçlar sayesinde prolaktin düzeyi düşerken, buna bağlı olarak adetler geri gelir, kısırlık sorunu ortadan kalkabilir ve galaktore genellikle durur. Örneğin prolaktinoma adlı hipofiz tümörü olan hastaların büyük kısmında bu ilaçlar tümör boyutunu da küçültür (kabergolin özellikle %90’a varan oranlarda tümörü küçültebilir).

  • Altta Yatan Nedene Yönelik Tedavi: Eğer prolaktin yüksekliğinin nedeni hipotiroidi ise, tiroid hormonu tedavisi (levotiroksin) verilir ve bu sayede TRH düzeyi düzelip prolaktin normale iner. İlaca bağlı bir hiperprolaktinemi varsa, mümkünse ilaç kesilir veya alternatif bir ilaca geçilir (örneğin antipsikotik değişimi, doz azaltımı gibi – tabii ki bu psikiyatri uzmanıyla birlikte yapılır, hastanın durumu izin verirse). Stres veya başka faktörlerin etkisi düşünülüyorsa, yaşam tarzı düzenlemeleri önerilebilir (ancak çok ciddi yükseklerde genellikle ek faktör vardır).

  • Cerrahi Tedavi: Prolaktin yüksekliğinin sebebi büyük bir prolaktinoma (hipofiz adenomu) ise ve ilaç tedavisi yetersiz kalırsa veya hasta ilacı tolere edemezse, cerrahi seçenek düşünülebilir. Transsfenoidal cerrahi adı verilen yöntemle burun yolundan girilerek hipofiz tümörü çıkarılabilir. Ancak günümüzde dopamin agonistleri o kadar etkilidir ki, cerrahiye nadiren ihtiyaç duyulur. Genelde sadece görme kaybı tehditi olan dev adenomlarda veya ilaçlara dirençli durumlarda ameliyat yapılır.

  • Radyoterapi: Çok nadir olarak, ne ilaç ne cerrahiyle kontrol altına alınamayan veya ameliyat olamayan hasta gruplarında radyoterapi (ışın tedavisi) kullanılabilir. Bu, hipofiz tümörünü küçültmeyi amaçlar ama prolaktinomalarda pek sık başvurulan bir yöntem değildir.

  • Gebelik İsteği Olanlarda Tedavi: Prolaktin yüksekliğine bağlı infertilite varsa, dopamin agonisti tedavisi ile çoğu zaman hasta gebe kalabilir. Bromokriptin gebelikte uzun yıllardır güvenle kullanılmıştır, kabergolin de gebe kalana kadar kullanılıp pozitif test sonrası kesilebilir (güvenliği konusunda veriler fena değil ancak bromokriptin kadar uzun süreli tecrübe yoktur). Prolaktin seviyesi normale inip yumurtlama geri geldiğinde, birçok kadın spontan olarak hamile kalır. Hamile kaldıktan sonra genelde ilaç kesilir, çünkü gebelikte prolaktin zaten yüksektir ve çoğu prolaktinoma büyümez (yakın takip edilir, eğer tümör büyükse doktor bazen ilaca devam etmeyi de seçebilir).

  • Diğer Durumların Tedavisi: Erkeklerde yüksek prolaktine bağlı hipogonadizm varsa, dopamin agonistleriyle prolaktini düşürmek testosteron seviyesini de genelde düzeltir, buna bağlı şikayetler azalır. Eğer doping agonistleriyle istenen sonuç alınamazsa (çok nadir), erkeklere testosteron replasman tedavisi de verilebilir. Ancak altta yatan sorun mutlaka tedavi edilmelidir.

  • Prolaktin Düşüklüğünün Tedavisi: Prolaktin düşüklüğü genelde spesifik tedavi gerektirmez. Örneğin, Sheehan sendromu gibi bir durumda öncelik yaşamı idame ettiren hormonların (kortizol, tiroid hormonları, vs) yerine konmasıdır; prolaktin eksikliği nedeniyle anne sütü gelmiyorsa, bebek için mama desteği gerekir. Bazı off-label (etiket dışı) kullanımlarla domperidon gibi ilaçlar anne sütünü artırmak için kullanılmıştır, ancak bunlar rutin önerilmez ve riskleri olabilir.

Tedavi Takibi: Hiperprolaktinemi tedavisine başlandığında doktor belli aralıklarla (örneğin 1-3 ay sonra) prolaktin seviyesini kontrol eder. İstenilen düzeye düşmüşse o dozla devam edilir, düşmemişse doz artırılabilir. Prolaktinomaya bağlıysa, 6 ay ila 1 yıl sonra hipofiz MR’ı tekrarlanıp tümörde küçülme olup olmadığına bakılır. İlaçlar genelde uzun süreli kullanılır; belirli bir süre normal seyrettikten sonra doktor doz azaltarak ilacı kesmeyi deneyebilir (özellikle mikroadenomlarda 2 senelik başarılı tedavi sonrası ilaç kesilip hasta izlenebilir, yaklaşık dörtte birinde tümör/hormon geri dönmez). Ancak çoğu hasta, özellikle büyük tümörü olanlar, düşük doz da olsa ilaca devam ederler.

 

Sonuç olarak, prolaktin bozukluklarının tedavisi oldukça yüz güldürücü olabilmektedir. Özellikle dopamin agonisti ilaçlar, hem hormon seviyesini normale döndürür hem de tümör varsa küçülmesini sağlar. Bu sayede hastaların büyük kısmı normal adet döngüsüne kavuşur, galaktore durur ve çocuk sahibi olma şansları artar. Önemli olan, bu tedavinin doktor kontrolünde ve düzenli takip ile sürdürülmesidir.