Osteoporoz (Kemik Erimesi) Nedir? Belirtileri, Tedavisi

Halk arasında “kemik erimesi” olarak bilinen osteoporoz, kemik yoğunluğunun azalması ve kemik yapısının zayıflamasıyla karakterize, kemiklerin kolay kırılabilir hale geldiği yaygın bir iskelet hastalığıdır. Genellikle yıllarca belirti vermeden ilerlediği için “sessiz hastalık” olarak anılır. Osteoporoz en sık menopoz sonrası kadınlarda görülmekle birlikte ileri yaşlardaki erkekleri de etkileyebilir. Kemik erimesi, kemik kırığı riskini artırarak yaşam kalitesini düşürebilir; ancak erken tanı, uygun tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleriyle kemik kaybını yavaşlatmak ve kırıkları önlemek mümkündür.

Osteoporoz Nedir?

Osteoporoz, kemik kütlesinin (kemik mineral yoğunluğunun) azalması ve kemik dokusunun mikroyapısının bozulması sonucu kemiklerin zayıf ve kırılgan hale geldiği bir sağlık sorunudur. Sağlıklı kemikler içi yoğun ve güçlü bir “bal peteği” yapısına sahipken, osteoporozlu kemiklerde bu petek yapısı seyrelir ve gözenekler büyür. Sonuç olarak kemikler darbeye dayanıklılığını kaybeder. Bu durum özellikle omurga, kalça ve el bileği gibi bölgelerde belirgin olup bu kemiklerin kırılma olasılığını ciddi ölçüde artırır.

Osteoporoz çoğu zaman belirti vermeden gelişir ve ilk bulgu bir kırık olabilir. Bu nedenle osteoporoz, “kemiklerin sessiz hırsızı” veya “sessiz epidemi” olarak da tanımlanır. Dünya genelinde 50 yaş üzeri her üç kadından biri ve her beş erkekten biri osteoporoza bağlı kırık yaşamaktadır. Özellikle kadınlarda menopoz sonrası dönemde östrojen hormonunun azalmasıyla kemik kaybı hızlandığından osteoporoz daha sık görülür. Ancak erkekler de yaşlandıkça testosteron seviyelerinin düşmesi ve diğer risk faktörlerinin birikimiyle osteoporoz geliştirebilir. Sonuç olarak, osteoporoz her iki cinsiyette de yaşam kalitesini etkileyen ve kırıklar nedeniyle ciddi sakatlık ve hatta ölüm riskini artırabilen önemli bir sağlık sorunudur.

Osteoporozun Nedenleri

Osteoporozun altında yatan temel neden, kemik yapımının kemik yıkımına yetişememesidir. İnsanlarda kemikler sürekli bir yenilenme içindedir: genç yaşlarda yeni kemik yapımı yıkımından hızlıdır ve kemik kütlesi artarak yaklaşık 20’li yaşların sonlarında tepe kemik kütlesi’ne ulaşılır. 30’lu yaşlardan itibaren kemik yapımı yavaşlar ve doğal yaşlanma süreciyle kemik kaybı başlamış olur. Özellikle kadınlarda menopoz ile östrojen hormonunun ani düşüşü, kemik yıkım hızını artırarak kemik erimesine zemin hazırlar. Kısaca, yaşlanma ve hormonal değişiklikler birincil osteoporozun en önemli nedenleridir.

Osteoporoz genel olarak birincil (primer) ve ikincil (sekonder) olarak ikiye ayrılır. Birincil osteoporoz, menopoz sonrası dönemde veya ileri yaşa bağlı olarak ortaya çıkar. Örneğin postmenopozal osteoporoz, östrojen eksikliğine bağlı hızlı kemik kaybından kaynaklanır. İkincil osteoporoz ise başka bir hastalık veya ilacın kemik sağlığını etkilemesi sonucu gelişir. Uzun süre yüksek doz kortikosteroid kullanımı (ör. prednizon tedavisi), tiroit hormonunun fazla çalışması (hipertiroidi), hiperparatiroidizm (paratiroit bezinin aşırı çalışması) gibi hormonal bozukluklar veya romatoid artrit, çölyak ya da inflamatuvar bağırsak hastalığı gibi kronik rahatsızlıklar kemik kaybına yol açarak ikincil osteoporoza neden olabilir. Ayrıca yetersiz kalsiyum ve D vitamini alımı, sigara kullanımı ve hareketsiz yaşam tarzı gibi faktörler de kemik yapımını olumsuz etkileyerek kemik erimesinin gelişmesine katkıda bulunur (aşağıdaki risk faktörleri bölümüne bakınız). Özetle, osteoporozun nedeni çoğunlukla yaş ve hormonal değişimlere bağlı kemik kaybı olsa da, altta yatan diğer tıbbi durumlar ve yaşam tarzı etkenleri de önemli rol oynar.

Osteoporozun Belirtileri

Osteoporoz sinsi ilerlediğinden erken dönemde belirgin bir belirti vermeyebilir. Çoğu kişi, basit bir düşme veya çarpmayla kemik kırığı oluştuğunda osteoporozu olduğunu öğrenir. Bununla birlikte, kemik erimesinin ilerlemesiyle vücutta bazı uyarıcı işaretler ortaya çıkabilir:

  • Kolay kırılma: Önemsiz bir düşme ya da çarpma sonucu normalde kırık oluşturmayacak bir kuvvetle kemiklerin kırılması (özellikle kalça, bilek veya omurga kırıkları) en önemli belirtidir. Örneğin, omurgada bir omurun çökme kırığı ya da basit bir düşme ile kalça kırığı oluşabilir.
  • Boy kısalması: Omurgadaki kompresyon (çökme) kırıkları zamanla birikerek kişinin boyunun kısalmasına yol açabilir. Genellikle yaşlı bireylerde yıllar içinde birkaç santimetre boy kısalması fark edilebilir.
  • Kamburlaşma (kifoz): Omurga kemiklerinde meydana gelen kırıklar, özellikle omurlar önden çökerse sırtın üst kısmında öne doğru bir eğrilik (dışarıdan bakıldığında kambur duruş) oluşmasına neden olabilir. Bu “dowager kamburluğu” olarak da bilinir.
  • Sırt ve bel ağrısı: Osteoporozun kendisi doğrudan ağrı yapmasa da omurga kırıklarına bağlı kronik sırt veya bel ağrıları gelişebilir. Özellikle omur kemiklerindeki mikro kırıklar bazen sürekli bir ağrıya yol açabilir. Ağrı, kırığın yerine göre sırttan yanlara veya bele doğru yayılabilir.

Bu belirtiler ortaya çıktığında osteoporoz genellikle ileri bir aşamadadır. Çoğu hasta, örneğin bir omurga veya kalça kırığı oluşana dek osteoporoz olduğunu fark etmez. Bu yüzden risk faktörlerine sahip kişilerin doktora danışarak gerekli tarama testlerini yaptırmaları çok önemlidir. Erken dönemde yakalanan osteoporoz, kırık oluşmadan önce tedaviye başlanarak yönetilebilir.

Risk Faktörleri

Herkes osteoporoz geliştirebilir, ancak bazı kişilerde risk belirgin olarak daha yüksektir. Osteoporoza yol açan veya katkıda bulunan risk faktörleri başlıca şu şekilde gruplandırılabilir:

  • Yaş ve cinsiyet: İlerleyen yaş osteoporoz için en güçlü risk faktörlerinden biridir. Özellikle 50 yaşın üzerinde risk hızla artar. Kadın cinsiyeti, osteoporoz gelişiminde önemli bir etkendir; osteoporoz kadınlarda erkeklere kıyasla yaklaşık dört kat daha sık görülür. Bunun başlıca nedeni, menopoz sonrası kadınlarda östrojen hormonu seviyelerinin düşmesiyle kemik kaybının hızlanmasıdır. Erkeklerde de ileri yaşla birlikte osteoporoz görülebilir, ancak genellikle kadınlara göre yaklaşık 10 yıl gecikmeli ortaya çıkar.
  • Genetik ve vücut yapısı: Aile öyküsü önemli bir risk belirtecidir. Anne, baba veya kardeşlerinde osteoporoz veya özellikle kalça ya da omurga kırığı öyküsü olan kişilerde osteoporoz gelişme olasılığı daha yüksektir. Küçük ve ince vücut yapısına sahip olmak (düşük vücut kitle indeksi, ör. BMI < 19) da risk faktörüdür. İnce yapılı bireyler, kemik kütleleri başlangıçta daha az olduğundan, yaşlandıkça kaybettikleri kemik miktarı kritik seviyelere daha çabuk ulaşabilir.
  • Hormon düzeyleri: Vücuttaki bazı hormonların dengesizliği kemik sağlığını etkiler. Kadınlık hormonu (östrojen) seviyesinin düşmesi (menopoz, erken menopoz veya cerrahi ile yumurtalıkların alınması sonrası) kadınlarda ani kemik kaybına yol açar. Testosteron düşüklüğü de erkeklerde kemik kütlesini azaltabilir. Ayrıca tiroit hormon fazlalığı (hipertiroidi) kemik yıkımını artırarak osteoporoza katkıda bulunur. Paratiroit bezinin aşırı çalışması (hiperparatiroidizm) veya böbreküstü bezi hormonlarının fazlalığı (Cushing sendromu gibi) da kemikleri zayıflatabilir.
  • Beslenme ve yaşam tarzı: Kalsiyumdan yetersiz beslenme hayat boyu düşük kemik kütlesine ve erken kemik kaybına zemin hazırlar. D vitamini eksikliği, kalsiyum emilimini azalttığı için kemikleri zayıflatır. Sedanter yaşam tarzı (hareketsizlik) olan kişilerde, düzenli egzersiz yapanlara göre osteoporoz riski daha yüksektir. Ağırlık taşıyan egzersizler kemikleri güçlendirirken, uzun süreli hareketsizlik kemik erimesini hızlandırabilir. Sigara kullanımı kemik yapımını olumsuz etkiler ve kemik kaybını artırır. Aşırı alkol tüketimi (kadınlarda günde 1’den, erkeklerde günde 2’den fazla standart içki) kemik oluşumunu azaltır ve düşme riskini artırarak kırıklara zemin hazırlar.
  • Kronik hastalıklar: Bazı tıbbi durumlar kemik sağlığını doğrudan etkileyip osteoporoza neden olabilir. Örneğin romatoid artrit, kronik iltihabi bir eklem hastalığı olarak kemik kaybına yol açabilir. Diyabet, özellikle tip 1 diyabet, uzun dönemde kemik kalitesini etkileyebilir. Tiroid hastalıkları (özellikle kontrolsüz hipertiroidi), paratiroid bozuklukları, hipogonadizm (cinsel hormon eksiklikleri), kronik böbrek veya karaciğer hastalıkları ve yeme bozuklukları (ör. anoreksiya nervoza) osteoporoz riskini artıran durumlardandır. Ayrıca çölyak hastalığı veya inflamatuvar bağırsak hastalıkları (Crohn, ülseratif kolit gibi) gibi malabsorbsiyon (besin emilim bozukluğu) yapan durumlar kalsiyum ve D vitamini emilimini azaltarak kemikleri zayıflatabilir.
  • Uzun süreli ilaç kullanımı: Bazı ilaç tedavileri yan etki olarak kemik yoğunluğunu azaltabilir. Kortikosteroidler (kortizon türevi ilaçlar) bunların başında gelir; prednizon gibi steroidlerin aylardır sürmesi, kemik yapımını baskılayıp yıkımı hızlandırarak ciddi kemik kaybına neden olabilir. Anti-östrojen tedaviler (meme kanseri sonrası kullanılan bazı ilaçlar) veya androjen baskılayıcı tedaviler (prostat kanseri tedavisinde kullanılan) cinsiyet hormonlarını azaltarak kemikleri zayıflatabilir. Antiepileptik ilaçlar (bazı sara hastalığı ilaçları) uzun vadede kemik metabolizmasını etkileyebilir. Depo medroksiprogesteron asetat içeren doğum kontrol iğnelerinin uzun süreli kullanımı, özellikle genç kadınlarda kemik mineral yoğunluğunu azaltabilir. Proton pompa inhibitörleri (uzun süre yüksek doz mide asidi ilacı kullanımı) kalsiyum emilimini düşürebilir. Ayrıca bazı antidepresanlar (özellikle SSRI grubu) ve tiazolidindion türü diyabet ilaçları da uzun vadede küçük de olsa kemik üzerinde olumsuz etki yapabilecek ilaçlardandır.

Yukarıdaki risk faktörlerinden bir veya birkaçına sahip olan bireyler, osteoporoz gelişimi açısından dikkatli olmalıdır. Özellikle 50 yaş üstü kadınlar, erken menopoza girenler, ailesinde osteoporoz öyküsü bulunanlar veya uzun süre steroid tedavisi alanlar mutlaka hekimleriyle görüşerek kemik sağlığını değerlendirmelidir. Risk faktörlerini mümkün olduğunca kontrol altına almak (ör. sigarayı bırakmak, düzenli egzersiz yapmak) osteoporozu önlemede büyük önem taşır.

Tanı Yöntemleri

Osteoporozun tanısında en önemli araç, kemik mineral yoğunluğunu ölçen kemik yoğunluğu testidir. Bu test genellikle Dual Enerji X-ray Absorbsiyometri olarak adlandırılır (DEXA veya DXA taraması). DEXA, düşük doz X-ışını kullanarak genellikle bel omurları (lomber omurga) ve kalça kemiği gibi kırık riski yüksek bölgelerin kemik mineral yoğunluğunu ölçer. Test ağrısızdır, yaklaşık 10-15 dakika sürer ve hastanede yatış gerektirmez. Sonuçlar, kişinin kemik yoğunluğunun genç bir yetişkin referansına göre kıyaslanmasıyla elde edilen T-skoru olarak rapor edilir. T-skoru, bireyin kemik sağlığının normal, osteopenik (düşük kemik kütlesi) veya osteoporotik aralıkta olup olmadığını gösterir (bkz. “Osteoporozun Evreleri” bölümü).

Hekimler, osteoporoz riskini değerlendirmek için DEXA taramasının yanı sıra bazı yardımcı araçlardan da faydalanabilir. Örneğin, hastanın kırık oluşma olasılığını 10 yıllık perspektifte hesaplayan FRAX skoru (Fracture Risk Assessment Tool) kullanılabilir. FRAX, yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi, sigara-alkol alışkanlığı ve aile öyküsü gibi risk faktörlerini göz önüne alarak kırık riskini yüzde olarak verir. Eğer FRAX ile hesaplanan risk belli bir eşik değerin üzerindeyse, kemik yoğunluğu ölçümü yapılması veya tedaviye başlanması önerilebilir.

Tarama (screening) konusunda genel tıbbi öneriler, tüm kadınların 65 yaşından itibaren en az bir kez DEXA kemik yoğunluğu ölçümü yaptırması yönündedir. Menopoz sonrası 65 yaşın altındaki kadınlarda ise risk faktörleri mevcutsa (örneğin erken menopoz, kırık öyküsü, kronik steroid kullanımı gibi) doktor daha erken yaşta tarama önerebilir. Erkeklerde de yaklaşık 70 yaşından itibaren kemik yoğunluğu ölçümü düşünülmelidir; eğer 50 yaş üzeri bir erkek risk faktörleri taşıyorsa (uzun süreli kortizon kullanımı, hipogonadizm vb.) tarama yaşı öne çekilebilir.

Tanıda yardımcı olabilecek diğer yöntemler arasında, direkt röntgen grafileri (özellikle omurga gibi bölgelerde meydana gelmiş kırıkları veya deformiteleri gösterebilir, ancak kemik kaybının erken evrelerinde röntgen yeterince duyarlı değildir) ve laboratuvar testleri (kanda kalsiyum, D vitamini seviyesi, tiroit ve paratiroit hormonları gibi değerlerin ölçümü, idrarda kemik yıkım ürünleri) sayılabilir. Bu testler özellikle ikincil osteoporoza yol açabilecek diğer tıbbi durumların tespiti için yapılır.

Özetle, osteoporoz tanısı genellikle kemik yoğunluğu ölçümü ile konur. Erken tanı, kırık meydana gelmeden önce tedbir alabilmek açısından kritik önemdedir. Kişiye özel tarama ve tanı planı için risk faktörlerinizi doktorunuzla değerlendirmek uygun olacaktır.

Osteoporozun Evreleri

Osteoporoz, kemik mineral yoğunluğu sonuçlarına göre derecelendirilir. DEXA taraması sonrasında rapor edilen T-skoru değeri, kemik yoğunluğunuzun genç yetişkin referans populasyona göre kaç standart sapma farklı olduğunu gösterir. Bu T-skoru değerlerine göre Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterleri ile tanımlanan osteoporoz evreleri şöyledir:

Kemik Yoğunluğu KategorisiT-Skoru Değeri
Normal (Sağlıklı kemik yoğunluğu)-1,0 veya üzeri (referans genç erişkine göre)
Düşük Kemik Kütlesi (Osteopeni)-1,0 ile -2,5 arası (normalden düşük, fakat osteoporoz eşğinin üzerinde)
Osteoporoz-2,5 veya daha düşük (osteoporoz tanı kriteri)
İleri (Yerleşik) Osteoporoz-2,5 veya daha düşük + kırık varlığı (osteoporoz ile ilişkili bir kemik kırığı görülmüş)

Yukarıdaki sınıflamaya göre, T-skoru -1’in üzerinde olan kişiler normal kemik yoğunluğuna sahiptir. -1 ile -2,5 arasındaki skorlar osteopeni olarak adlandırılır; bu durum kemik kütlesinin azaldığını gösterir ancak kişi henüz osteoporoz seviyesinde değildir. Osteopeni, ileride osteoporoza dönüşebileceği için bir uyarı evresi olarak kabul edilir fakat herkesde osteoporoza ilerlemez. T-skorunun -2,5’in altına inmesi osteoporoz tanısını koydurur, bu aşamada kemikler oldukça zayıflamıştır ve kırık riski belirgin derecede artmıştır. Eğer osteoporoz tanısı alan kişide daha önce kırık oluşmuşsa (örneğin düşük enerjili bir düşmeyle kalça kırığı veya omurga kırığı), buna ileri (yerleşik) osteoporoz denir.

Osteoporozun evrelenmesi, tedavi planının belirlenmesinde önemlidir. Örneğin osteopeni aşamasında yakalanan hastalara genellikle yaşam tarzı önlemleri ve gerektiğinde destek tedavileri önerilerek durumun osteoporoza ilerlememesi sağlanmaya çalışılır. Osteoporoz saptanan ve özellikle kırık geçirmiş hastalarda ise daha agresif tedavi yaklaşımları gerekebilir.

Tedavi Seçenekleri

Osteoporoz tedavisinde amaç, kemik kaybını yavaşlatmak veya durdurmak, kemik yoğunluğunu mümkünse artırmak ve en önemlisi kırıkları önlemektir. Tedavi genellikle çok yönlü olup ilaç tedavilerini, yaşam tarzı değişikliklerini ve destekleyici önlemleri içerir. Hekiminiz, sizin kemik yoğunluğu seviyenize, kırık riskinize ve genel sağlık durumunuza göre aşağıdaki tedavi seçeneklerinden uygun bir kombinasyonunu önerecektir:

  • Yaşam tarzı ve egzersiz: Osteoporoz tedavisinin temelinde, kemikleri güçlendirmeye ve düşme riskini azaltmaya yönelik yaşam tarzı değişiklikleri bulunur. Düzenli egzersiz, özellikle ağırlık taşıyan ve dengeyi geliştiren aktiviteler (yürüme, hafif koşu, merdiven çıkma, dans etme gibi) kemikleri ve çevre dokuları kuvvetlendirir. Denge ve esneklik egzersizleri (Tai Chi, yoga, Pilates gibi) düşme riskini azaltarak kırıkları önlemeye yardımcı olur. Hekiminiz veya bir fizyoterapist, yaşınıza ve sağlık durumunuza uygun bir egzersiz programı planlayabilir. Ayrıca, sigaranın bırakılması ve alkol tüketiminin sınırlandırılması tedavinin vazgeçilmez parçasıdır; bu alışkanlıkların değiştirilmesi kemik yıkım hızını azaltır ve genel sağlığı iyileştirir.
  • Kalsiyum ve D vitamini desteği: Kemik sağlığının yapı taşları olan kalsiyum ve D vitamini, osteoporoz yönetiminde mutlaka göz önüne alınır. Diyetle yeterli kalsiyum alamayan veya osteoporoz riski taşıyan bireylere kalsiyum takviyeleri önerilebilir. Yetişkinler için genellikle günde 1000 mg kalsiyum alımı önerilirken, menopoz sonrası kadınlar ve 70 yaş üstü erkeklerde ihtiyaç günde 1200 mg düzeyine çıkabilir. Kalsiyum desteğinin yanı sıra D vitamini de şarttır; D vitamini kalsiyumun bağırsaktan emilimini sağlar. Güneş ışığından yeterince faydalanamayan veya kan D vitamini düzeyi düşük kişilerde günlük 800-1000 IU D vitamini takviyesi gerekebilir. Kalsiyum ve D vitamini birlikte yeterli düzeyde olduğunda, verilen osteoporoz ilaçları da kemikleri daha etkili biçimde güçlendirir.
  • İlaç tedavileri – kemik yıkımını azaltan ilaçlar: Osteoporozun ilerlemesini durdurmak ve kırık riskini azaltmak için çeşitli ilaç tedavileri mevcuttur. En yaygın kullanılan ilaç grubu bisfosfonatlardır. Alendronat, risedronat, ibandronat ve zoledronik asit gibi bisfosfonat ilaçlar, kemikteki osteoklast adı verilen kemik yıkıcı hücrelerin aktivitesini azaltarak kemik erimesini yavaşlatır. Bu ilaçlar ağızdan hap şeklinde veya bazıları damar yolu/iğne şeklinde verilebilir ve kemik yoğunluğunu artırdığı kanıtlanmıştır. Bir diğer sık kullanılan tedavi denosumab isimli monoklonal antikordur; 6 ayda bir cilt altına enjeksiyon şeklinde uygulanan denosumab da osteoklastların etkinliğini durdurarak kemik kaybını önler ve kırık riskini azaltır. Hormon replasman tedavisi, özellikle menopoz sonrası dönemdeki genç sayılabilecek (50-60 yaş) kadınlarda, östrojen eksikliğini gidermek yoluyla kemik koruması sağlayabilir. Ancak östrojen tedavisi meme kanseri ve pıhtılaşma risklerini artırabileceğinden her hasta için uygun olmayabilir. Östrojen yerine seçici östrojen reseptör modülatörü ilaçlar (örn. raloksifen) da postmenopozal kadınlarda hem kemik koruyucu etki sağlar hem de bazıları meme kanseri riskini azaltıcı etki gösterebilir. Erkeklerde, eğer testosteron hormonu belirgin düşükse, testosteron replasman tedavisi kemik yoğunluğunu biraz artırabilir; fakat erkek osteoporozunda genellikle öncelik yine bisfosfonat gibi direkt kemik hedefli ilaçlardadır.
  • İlaç tedavileri – kemik yapımını artıran (anabolik) ilaçlar: Kemik erimesinin çok ileri olduğu veya yukarıdaki tedavilere rağmen yeni kırıklar oluştuğu durumlarda, doğrudan kemik yapımını uyaran tedavilere başvurulabilir. Bu gruptaki ilaçlar vücutta paratiroid hormonunun etkisini taklit ederek yeni kemik oluşumunu tetikler. Örnek olarak teriparatid ve abaloparatid, günlük cilt altı enjeksiyon şeklinde uygulanan ve osteoblast (kemik yapan hücre) aktivitesini artıran güçlü ilaçlardır. Bu tedaviler genellikle 18-24 aylık bir kullanım süresiyle sınırlıdır. Yeni geliştirilen bir diğer anabolik tedavi, romosozumab adlı monoklonal antikordur; aylık enjeksiyonlar şeklinde uygulanır ve hem kemik yapımını artırırken aynı zamanda kemik yıkımını da azaltır. Romosozumab tedavisi de genellikle 12 ay ile sınırlıdır. Bu güçlü kemik yapıcı tedaviler, kemik mineral yoğunluğunu belirgin ölçüde artırabilir ve kırık riskini azaltır; ancak uygulama süresi bittiğinde hastalar genellikle yeniden bir kemik koruyucu (örneğin bir bisfosfonat) tedaviye geçirilerek kazanılan kemik kütlesinin korunması hedeflenir.

Yukarıdaki tedavi seçeneklerinin yanı sıra, osteoporozun yönetiminde düşme riskini azaltmaya yönelik önlemler ve kırık oluştuğunda uygun tedaviler de önemlidir. Örneğin, ev içerisinde halı ve kablolara takılıp düşmeyi önleyecek düzenlemeler yapmak, banyoya tutunma barları yerleştirmek, görme bozukluğu varsa göz kontrolünü sağlamak, denge problemi olanların baston/yürüteç kullanması gibi önlemler düşmeleri engeller. Mevcut kırıklar için ise gerekiyorsa cerrahi girişimler (ör. kalça kırığında protez ameliyatı, omurga kırığında kifoplasti/vertebroplasti vb.) veya korse, fizik tedavi gibi destekler uygulanır.

Osteoporoz tedavisi kişiye özgüdür ve bir uzun dönem yönetim gerektirir. Tedaviye başladıktan sonra doktorunuz belirli aralıklarla kemik yoğunluğu ölçümü tekrarı (genellikle 1-2 yılda bir) ile tedaviye yanıtı izleyecektir. Ayrıca düzenli kontrollerle olası yan etkiler takip edilir ve gerekiyorsa tedavi planı güncellenir. Unutulmamalıdır ki, osteoporozun tamamen ortadan kaldırılması zor olsa bile, mevcut tedaviler kemikleri güçlendirerek kırıkları büyük oranda önleyebilir ve hastaların aktif bir yaşam sürdürmesine olanak tanır.

Osteoporozda Beslenme ve Yaşam Tarzı Önerileri

Kemik erimesi tanısı almış veya osteopenisi olan bireyler için doğru beslenme ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları, tedavinin ayrılmaz parçasıdır. Aşağıda osteoporozda kemik sağlığını desteklemek ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için başlıca öneriler sıralanmıştır:

  • Kalsiyumdan zengin ve dengeli beslenme: Diyetle yeterli kalsiyum almak, kemik kaybını yavaşlatmada kritik önem taşır. Süt, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri en iyi kalsiyum kaynaklarındandır. Ayrıca koyu yeşil yapraklı sebzeler (brokoli, lahana gibi), badem, susam, kuru incir ve kılçığıyla yenebilen küçük balıklar (hamsi, sardalya) kalsiyum içerir. Kalsiyumun emilimi ve kemikte kullanılabilmesi için yeterli protein almak da gerekir; bu nedenle beslenme planı genel olarak dengeli ve yeterli protein, vitamin ve mineral içerecek şekilde olmalıdır. Gerekli görüldüğünde doktorunuz diyetinize ek olarak kalsiyum takviyesi önerebilir.
  • Yeterli D vitamini alımı: D vitamini, kalsiyumun emilimi için elzemdir ve vücutta büyük ölçüde güneş ışınlarının etkisiyle deride sentezlenir. Bu nedenle her gün güneşin dik olmadığı saatlerde (örneğin kuşluk vakti veya öğleden sonra geç saatte) yüz, kol ve bacaklar açık olacak şekilde 15-20 dakika güneşlenmek, D vitamini düzeyinizi korumaya yardımcı olur. Gıdalarda D vitamini sınırlı miktarda bulunur; en iyi kaynaklar yağlı balıklar (somon, uskumru gibi), balık yağı, karaciğer ve D vitamini takviyeli süt ve tahıl ürünleridir. Eğer kan D vitamini seviyeniz düşükse veya yeterince güneşe çıkamıyorsanız, doktorunuz günlük D vitamini damlası veya kapsülü reçete edebilir (genellikle günlük 800-1000 IU). Unutmayın, D vitamini olmadan alınan kalsiyumdan vücut yararlanamaz.
  • Düzenli fiziksel aktivite: Kemikler adaptif organlardır; üzerine yük bindiğinde güçlenir, kullanılmadığında zayıflar. Bu nedenle hareketsizlik osteoporozun düşmanıdır. Ağırlık taşıyan egzersizler (yürüyüş, hafif koşu, aerobik, dans, tenis gibi ayakta yapılan aktiviteler) ve kas güçlendirici egzersizler (hafif ağırlık kaldırma, vücut ağırlığıyla yapılan hareketler) kemik yoğunluğunu korumaya yardımcı olur. Haftada en az 3-4 gün, toplamda 150 dakika orta tempolu fiziksel aktivite hedeflenmelidir. Ayrıca denge egzersizleri (tai chi, yoga vb.), özellikle yaşlı hastalarda düşme riskini azaltarak kırıkları önleme açısından çok faydalıdır. Egzersize başlamadan önce mevcut sağlık durumunuza uygun bir program için hekiminize veya fizyoterapistinize danışınız.
  • Zararlı alışkanlıklardan kaçınma: Sigara kullanımı kemik yapımını engelleyip osteoporoz riskini artırdığı için kesinlikle bırakılmalıdır. Sigara içmek, menopozun daha erken yaşta gerçekleşmesine ve kadınlarda östrojen seviyelerinin düşmesine de yol açarak kemikleri ekstra tehdit eder. Alkol tüketimi ise ölçülü olmalıdır; aşırı alkol alımı hem kemik yapımını azaltır hem de düşmelere zemin hazırlar. Genel öneri, kadınların günde 1, erkeklerin 2’den fazla içki tüketmemesidir; bu miktarların aşılması osteoporoz hastalarında sakıncalıdır. Ayrıca çok fazla kafein alımı (günde 3 fincandan fazla kahve) ve aşırı tuz tüketimi de idrarla kalsiyum atılımını artırarak kemiklere olumsuz yansıyabilir; bu nedenle diyetinizde kafeinli içecekleri ve tuzu makul düzeyde tutunuz.
  • Düşme riskini azaltma: Osteoporozlu kişilerde kırıkların büyük bölümü düşmeler sonucunda meydana gelir. Bu nedenle yaşam alanınızı daha güvenli hale getirmek önemlidir. Ev içinde yerde takılmaya neden olabilecek kablo, dağınıklık ve küçük halıları ortadan kaldırın veya sabitleyin. Banyo ve tuvalete kaymaz paspaslar serin, gerekirse tutunma barları monte edin. Merdivenlerde korkuluk olmasına dikkat edin ve yeterli aydınlatma sağlayın. Görme ve işitme bozukluklarınız varsa düzenli muayenelerle düzeltici önlemler alın (gözlük numarasını güncellemek, işitme cihazı kullanmak gibi). Dışarıda yürürken uygun tabanlı ayakkabılar giyin ve gerekirse baston kullanın. Evinizde tek başınıza yaşıyorsanız acil durumlar için bir yakınınıza veya sağlık alarm sistemine erişiminiz olduğundan emin olun.

Bu beslenme ve yaşam tarzı önerileri, yalnızca osteoporoz hastalarının değil, osteoporoza yatkınlığı olan herkesin uygulaması gereken genel sağlık prensipleridir. Unutmayın, sağlıklı bir yaşam biçimi ilaç tedavilerinin etkinliğini artırır ve kemiklerinizin mümkün olan en iyi durumda kalmasına yardımcı olur.

Korunma Yöntemleri

Osteoporozdan korunmak, genç yaşlardan itibaren alınacak önlemlerle başlar. Güçlü kemiklerle ileri yaşlara ulaşmak, osteoporoz riskini önemli ölçüde azaltır. Aşağıda osteoporozu önleme ve kemik sağlığını koruma yöntemlerinin en önemlileri verilmiştir:

  • Genç yaşta kemik sağlığını güçlendirmek: Çocukluk, ergenlik ve genç erişkinlik döneminde kazanılan kemik kütlesi, ileriki yaşlardaki kemik rezervinizi belirler. Bu nedenle dengeli beslenme (yeterli kalsiyum, D vitamini ve protein alımı) ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığını erken yaşta edinmek çok önemlidir. Özellikle ergenlik dönemi, kemiklerin en hızlı geliştiği dönemdir; bu süreçte kalsiyumdan zengin bir diyet ve sporla maksimum tepe kemik kütlesi’ne ulaşmak, gelecekte osteoporoz riskini azaltır.
  • Risk faktörlerini kontrol altına almak: Osteoporozun önlenmesinde, yaşam boyu süren sağlıklı alışkanlıklar büyük rol oynar. Sigara içmemek, hiç başlamamak en iyisi olmakla birlikte içiyorsanız ne kadar erken bırakırsanız kemikleriniz için o kadar iyi olacaktır. Aşırı alkol tüketiminden kaçınmak, düzenli egzersiz yapmak ve vücut ağırlığınızı korunması gereken aralıkta tutmak (aşırı zayıflıktan kaçınmak) koruyucu temel tedbirlerdendir. Ayrıca mümkün olduğunca kemik sağlığını etkileyebilecek ilaçları (örneğin kortikosteroidleri) uzun süreli kullanmaktan kaçınmak veya gerekli ise en düşük etkin dozda kullanmak konusunda doktorunuzla görüşün.
  • Düzenli sağlık kontrolleri ve tarama: Hiçbir belirti olmasa da belli bir yaştan sonra kemik sağlığınızı kontrol ettirmeniz önerilir. Kadınlar için 65 yaşından itibaren, erkekler için 70 yaşından itibaren düzenli kemik mineral yoğunluğu ölçümleri ile tarama yapılması osteoporozun erken teşhisini sağlar. Ayrıca menopoz sonrası dönemde 50-64 yaş arası kadınlar, eğer ek risk faktörleri varsa (erken menopoz, kırık öyküsü, uzun süreli kortizon kullanımı gibi) taramaya daha genç yaşta başlamalıdır. Erken tanı alan kişiler, osteoporoza dönüşmeden önce önleyici tedbirlerden fayda görür. Doktorunuz, risk durumunuza göre tarama sıklığını ve yöntemlerini belirleyecektir.
  • Osteopeniye dikkat etmek: Kemik yoğunluğu ölçümü sonucunda osteopeni saptanması, tamamen normal kemik kütlesine sahip olmadığınızı ve ileride osteoporoz gelişebileceğini gösterir. Bu durumda, osteoporozu önlemek için daha sıkı önlemler alınmalıdır. Doktorunuz osteopeni düzeyinize ve risk profilinize göre size kalsiyum/D vitamini takviyesi, yoğunlaştırılmış egzersiz programı veya bazen koruyucu amaçla düşük doz ilaç tedavisi önerebilir. Osteopeni her zaman osteoporoza ilerlemez; yaşam tarzı değişiklikleriyle kemik kaybını durdurmak veya yavaşlatmak mümkündür.
  • Düşmeleri ve kırıkları önlemek: Korunmanın bir diğer boyutu, kırıklara yol açabilecek kazaları engellemektir. İleri yaştaki kişilerde kırıkların büyük kısmı ev içi veya yakın çevredeki düşmelerden kaynaklandığından, çevresel düzenlemeler ve kişisel dikkat çok önemlidir. Evde ve dışında önceki bölümde bahsedilen düşme önleyici tedbirleri uygulayarak kırık riskinizi önemli ölçüde azaltabilirsiniz. Düzenli göz muayeneleri ile görme problemlerinin giderilmesi, gerekirse destek cihazlarının kullanılması (örn. baston), kaygan zeminlerden kaçınma gibi önlemler de korunmanın parçasıdır. Unutmayın, kırığı oluşmadan önlemek, osteoporoz ile mücadelenin en etkili yoludur.

Sonuç olarak, osteoporozdan korunma yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Gençlikte kazanılan kemik kütlesini en üst düzeye çıkarmak, orta yaşlarda sağlıklı alışkanlıkları sürdürmek ve ileri yaşlarda düzenli kontrollerle gerekli önlemleri almak bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bu şekilde, ileride kemik erimesine bağlı kırıklarla karşılaşma olasılığınızı önemli ölçüde düşürebilirsiniz.

Sık Sorulan Sorular

Osteoporoz kadınlarda mı erkeklerde daha yaygındır?
Evet, osteoporoz kadınlarda erkeklere göre daha yaygın görülür. Kadınlar, özellikle menopoz sonrası dönemde hızlı kemik kaybına uğradıkları için risk altındadır. Yaklaşık olarak 50 yaş üstü kadınların yarısına yakını osteoporoz veya osteopeni sorunu yaşarken, erkeklerin ise dörtte birinde osteoporoz görülebilmektedir. Bununla birlikte erkekler de yaşlanmayla beraber osteoporoz geliştirebilir; 70’li yaşlardan itibaren erkeklerde de kırık riskinde belirgin artış izlenir. Özetle, her iki cinsiyette de osteoporoz görülebilse de kadınlar, hormonal faktörler nedeniyle daha savunmasızdır.

Osteopeni nedir?
Osteopeni, kemik mineral yoğunluğunun normal düzeyin altına inmiş olmasını ifade eder ancak henüz osteoporoz kadar ciddi boyutta kemik kaybı yoktur. Bir başka deyişle osteopeni, osteoporozun “öncü evresi” veya ara aşaması olarak düşünülebilir. Osteopeni tanısı, DEXA kemik yoğunluğu ölçümünde T-skorunun -1 ile -2,5 arasında çıkmasıyla konur. Bu durum kemiklerinizin sağlıklı genç bir yetişkine kıyasla bir miktar zayıfladığını gösterir. Osteopenisi olan herkes mutlaka osteoporoza ilerlemez; düzenli egzersiz, yeterli kalsiyum ve D vitamini alımı gibi önlemlerle kemik kütlesi korunabilir ve kayıp yavaşlatılabilir. Ancak osteopeni, osteoporoza dönüşme potansiyeli taşıdığı için ciddiye alınmalıdır. Doktorunuz osteopeni saptadığında size yaşam tarzı önerilerinde bulunacak ve bazen risk yüksekse koruyucu ilaç tedavisi başlayacaktır.

Osteoporoz tamamen iyileşir mi?
Tam anlamıyla “iyileşme” genellikle osteoporoz için söz konusu değildir, çünkü kaybedilen kemik kütlesinin tamamen eski haline dönmesi çok zordur. Bununla birlikte, osteoporozun tedavisiyle kemik erimesi durdurulabilir veya büyük ölçüde yavaşlatılabilir ve hatta bazı ilaçlarla kemik yoğunluğunda bir miktar artış sağlanabilir. Örneğin bisfosfonat ilaçlar ve diğer tedaviler, kemik kaybını azaltarak kırık riskini ciddi oranda düşürür. Anabolik (kemik yapıcı) tedavilerle belirli sürelerde kemik kütlesi artırılabilir. Yani, osteoporoz tedavisi görmüş bir hastanın kemik durumu, tedavi almayan birine göre çok daha iyi olacaktır. Ancak tedaviyi bıraktıktan sonra kemik erimesi tekrar hızlanabileceğinden, çoğu zaman osteoporoz ömür boyu takip ve yönetim gerektiren bir durum olarak kabul edilir. Sonuç olarak, günümüzdeki tedavilerle osteoporozun etkilerini büyük ölçüde kontrol altına almak mümkün olsa da tamamen yok etmek pek mümkün değildir. Tedavi ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları ile hastalar kırık yaşamadan ömürlerini sürdürebilirler.

Osteoporoz ağrı yapar mı?
Osteoporozun kendisi erken evrelerde genellikle ağrı yapmaz – bu yüzden zaten belirti vermeden ilerleyebilir. Ancak osteoporoz sonucunda oluşan kemik kırıkları ağrıya neden olabilir. Örneğin omurgada meydana gelen kırıklar bazen şiddetli sırt veya bel ağrılarıyla kendini belli eder. Çok sayıda omurga kırığı varsa kronik bir sırt ağrısı gelişebilir. Kalça kırığı gibi büyük kırıklar da tabii ki ciddi ağrı ve hareket kısıtlılığı yaratır. Osteoporoz kaynaklı olmayan, ancak ileri yaşla görülen genel eklem ve kas ağrıları ile osteoporoz karıştırılmamalıdır; kemik erimesi doğrudan doğruya vücutta ağrı oluşturmaz. Eğer osteoporoza bağlı omurga çökme kırıkları oluşmuşsa, bazen bunlar da sessiz seyredebilir veya hafif bir sırt ağrısı dışında belirti vermeyebilir. Sonuç olarak, ağrı genellikle osteoporozun komplikasyonuna (kırığa) bağlı ortaya çıkar. Osteoporoz tedavisi ve koruyucu önlemlerle kırıkları önlemek, bu nedenle ağrı oluşumunu da engellemiş olur.

Kemik yoğunluğu ölçümünü ne zaman yaptırmalıyım?
Genel olarak, kadınların 65 yaşına geldiklerinde bir kemik yoğunluğu (DEXA) ölçümü yaptırması tavsiye edilir. Erkekler için ise 70 yaş civarında tarama önerilir. Ancak bu yaş sınırları mutlak olmayıp, risk faktörlerine göre daha erken tetkik gerekebilir. Eğer siz menopoza erken yaşta girdiyseniz (örneğin 45 yaşından önce) veya uzun süre kortizon gibi kemik sağlığını etkileyen bir ilaç kullandıysanız, yahut aile bireylerinizde osteoporoz/kırık öyküsü varsa, 65 yaşını beklemeden daha genç yaşta kemik yoğunluğunuzu ölçtürmelisiniz. Ayrıca 50 yaş üstünde küçük bir travmada kırık yaşadıysanız (örneğin basit bir düşmede el bileği ya da kalça kırığı oluştuysa), bu bir alarm işareti olabilir ve kemik yoğunluğu testine başvurulmalıdır. Osteoporoz tanısı almamış ama risk faktörleri olan bir bireyseniz, doktorunuz FRAX gibi risk hesaplamalarıyla da durumunuzu değerlendirebilir ve bir eşik risk düzeyinin üzerinde iseniz yine kemik yoğunluğu ölçümü isteyebilir. Özetle, risk faktörü taşıyan kişiler için menopoz sonrası dönemde veya 50’li yaşlarda kemik yoğunluğu taramasına başlanabilir; risk taşımayanlar da en geç 65-70 yaşlarında bir ölçüm yaptırmalıdır. Sonuçlara göre doktorunuz, eğer normal ise belli aralıklarla takip önerecek, osteopeni saptanırsa yılda bir veya iki yılda bir tekrar ölçümle durumu izleyecek, osteoporoz çıkarsa da tedaviye başlayacaktır.